-
Soner Taşova
Tarih: 18-08-2023 03:03:56
Güncelleme: 18-08-2023 03:03:56
Sen Mümin değilsin! Demeyin.
Bildiklerimiz veya bildiğimizi sandığımız düşüncelerimiz imtihanımız oluveriyor bir anda. Müslüman taraf olmalı derken pire için yorgan yakar düşüncelere kapılıveriyoruz. Neden mi bahsetmek istiyorum, müslümanların darma duman olmuşluklarından, sağlam bir birliktelik meydana getirememelerinden ve en ufak bir düşünce farklılığını din elden gidecek kaygısı ile büyüterek birbirlerini tekfir etmelerinden.
Tekfir derken belki inançlı insanlar bu kelimenin ne manaya geldiği hususunda hemfikir ancak uygulama da görüyoruz ki, farklı görüşleri sahip diğer inançlı insanlarla tek bir ortak alanda bir araya gelemiyor, birbirimizi dinlemeye dahi yanaşmıyoruz. Bu teorik manasıyla tekfirin, pratiğe yansıması değil midir?
"Felanca hoca şu hususta şöyle bir fikir beyan etmiş. Ben acıyorum bu insanı takip edenlere..." en iyisinin bu tarz cümleler kurduğu insanların, hem kendilerini hem de diğer kardeşlerini fanatikleştirdiklerinin farkına varamamalarına üzülüyorum.
Belki küçük bir hatası nedeniyle tüm hayatından eserlerini, düşüncelerini hemde o hocanın tüm takipçilerini çıkardıkları için üzülüyorum bu insanlara.
Çocukları felanca hocanın bir videosunu veya ses kaydını izlese aman çocuğum yanlış bir din algısı ile büyümesin diyerek hemen görüntüye müdahale ederken, yabancı film, sinema izlese veya pop müzik dinlese bekli bu kadar tepki vermeyecekler çocuklarına.
Belki de çocuklarını yetiştirirken felanca hocadan veya onun takipçilerinden uzak dur, tavsiyelerinde bulunacaklar.
Neden isim vermeden, düşünceler ve fikirler eleştirilmiyor? Neden kolaycılığa kaçılıyor mana veremiyorum. Diyorum ki kolay olan inkar etmek, inşa değil. İnsanlarımız tecrübeleri bir balyoz darbesi ile yıkıma uğratmaya çalışıyor.
Bir doktor düşünün yirmi yıl bir emek veriyor ve netice olarak bir tez üretiyor. Derken hastalardan bir tanesi, o konu hakkında okuduğu bir makale ile bu doktorun yalancının teki olduğunu, bu doktorun insanlara zarar verdiğini, savunduğu şeylerin asılsız şeyler olduğu vb. cinsinden söylemlerde bulunuyor. Sizce ne kadar doğru bu kişinin kullandığı metod?
Oysa olması gereken yine bu konuda tecrübe sahibi bir doktorun, meslektaşına bunca uğraşından dolayı teşekkür etmesi ve benim de bu konu da yaptığım araştırmalarımın sonucu sizin varmış olduğunuz sonuctan biraz farklı, demesi değil mi?
İmam Ebu Hanife ve İmam Şafi arasında ki farklılıkları bırakalım bir kenara, İmam Ebu hanifenin yetiştirdiği öğrencileri dahi belli noktalarda hocalarından farklı görüşler ortaya koymuşlar ve bu kopmalarına, ayrılmalarına sebep olmamış. Bizim hocalarımıza, bizim kardeşlerimize ne oluyor ki, fikir ayrılıklarını, düşmanlığa çeviriyor ve dağılıyorlar.
"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın." yine "Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler." ayetlerini okuyunca düşmanlarımıza karşı daha merhametli birbirimize karşı ise daha çetin davrandığımız, birbirimiz ardından çekiştirmelerimiz gözümün önüne geliyor.
Dine ısındırılması gereken insanların şu söylemlerine bizzat muhatap oluyorum: " Sizler birlik değilsiniz, birbirinizin arkasından çekiştiriyorsunuz. Dürüst değilsiniz, birbirinize katlanamıyorsunuz, düşünceleriniz ve yaptıklarınız farklı vb. " söylemler içimi acıtıyor diyorum ki imtihanımız sadece birbirimizle değil, biz dine ısındırılması gereken insanlarla da imtihan ediliyoruz.
Onların bu yüce dini tanıyamamalarına neden oluyoruz. "Rabbimiz, inkar edenler için bizi fitne (deneme konusu) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz."
Din tekelimizde gibi bizden hiç ayrılmayacak gibi davranıyoruz. Oysa Allah resulü bile, "Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım, kalbimi dininin üzerinde sabit kıl." diyerek dua ediyordu. Nedir bu çok bilmişliğimiz ve hiçbir şey beğenmemezliğimiz. Nereye doğru sürükleyecek bizleri Allah bilir. Neden birbirimize hoşgörülü ve daha sabırlı, olgun bir şekilde yaklaşmıyoruz.
Enerjimizi birleşmeye, bir şeyler üretmeye ayırmak varken neden fırkalaşmaya, ayrışmaya tüketiyoruz. "Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir." ayeti kimleri muhatap alıyor?
Sonuç olarak Rabbimiz bizlere yeryüzünü inşa etmek, yeryüzünde adaleti ve huzuru sağlamak görevini de yükledi. Yeryüzünün halifeleri kıldı bizleri. O halde her halimiz ile örnek müslüman olmalıyız.
Allah hidayet etmeseydi, ne halde olurduk, Allah bilir şimdi neler yapıyor olurduk. Bu hidayet ve ilim bizleri şımartmasın, dini tekelimiz altında görmeyelim, Allah korusun bir süre sonra düşüncelerimiz dinimiz oluverir. İnsanın zayıf bir varlık olduğu, çelişkili düşüncelerinin olabileceği ve bu doğrultuda söylemlerini ve düşüncelerini ileriki bir zamanda değiştirebileceği hep göz önünde bulundurulmalıdır. Benim gibi düşünmüyor diyerek insanları kategorilere sokamayız.
"Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız vakit, iyice anlayın, dinleyin. Size İslam selamı veren kimseye -dünya hayatının geçici metaına göz dikerek- «Sen mümin değilsin!» demeyin.
Allah katında çok ganimetler vardır. Daha önce siz de öyleydiniz, Allah kerem buyurdu da sizleri iman ile tanıştırdı. Onun için iyice anlayın, dinleyin! Gerçekten Allah, ne yaparsanız haberdardır."
Selam ve Dua ile...
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum